GÜNDEN KALANLAR – KAZUO ISHIGURO KİTAP YORUMU :

   Kitabı okumaya başladığım ilk bölüm boyunca ‘’Yazar Bey, diyordum; konuya girelim. ‘’

Ama tez canlılıkla değil sakin sakin tadını çıkartarak okuyun derim. Çünkü yazar hızını aldıktan sonra sizi de kendi temposuna katarak okutuyor.


KİTABIN KONUSU : İngiliz malikanelerinin ihtişamını yitirdiği dönemin son büyük başuşaklarından biridir Stevens. Amerikalı yeni işvereninin arzuladığı düzeni kurmak için birlikte çalıştığı eski kahyayı ziyaret etmeye karar verir ve İngiliz taşrasında bir yolculuğa çıkar.(...) 

(arka kapaktan)


Şöyle düşünün: kitabı bir kek yapar gibi yazmış Ishiguro.  Keki afiyetle yiyebilmeniz için önce yumurtasını, ununu katıp yavaş yavaş karıştırarak kekin hamurunu oluşturursunuz. Sonra kabartma tozu, şeker gibi malzemeler eklenir. Ardından fırına verirsiniz kekinizi. Ve eğer doğru zamanda fırından çıkartırsanız: ‘’Alın, size afiyet olsun.’’.



Bu un-yumurta-süt karıştırma işlemi; kitabın temeli olan karakterleri, onların yerine geçerek anlayabilmemiz için geçen süreci temsil ediyor, nispeten yavaş –aslında başlangıçta size öyle geliyor- ve işin özünde olan kısmı.

Kabartma tozu, şeker –dilerseniz kakao- gibi malzemeler de romandaki tasvirleri, olay örgüsünü, yazarın anlatımını temsil ediyor. Bir yazarın kaleminin asıl gücü; romanı lezzetle kabartacak olan, asıl tadını veren malzemeler işte bunlar. Kitabın şekerinin ve kabartma tozunun yerinde olduğunu söyleyebilirim. Zaten kitap ‘’2017 Nobel Edebiyat Ödüllü’’. Okuyan çoğu kişiye de öyle gelmiş olmalı…



Kitap iki yüz sayfa ama içinde geçen tarih iki bin iki yüz sayfaya sığacak gibi değil.

Kitabı bir tarihçi birikimiyle okumak nasıl olurdu çok merak ediyorum. Çünkü ben sözü geçen kişileri, olayları ve yerleri; yetersiz olan tarihi bilgimle okuduğumda etkileyici bir sonuç ortaya çıktı. Acaba bunların tarihteki yerleri hakkında bilgi sahibi olsaydım sonuç nasıl olurdu çok merak ediyorum. Daha bilgili biri olup kitabı ileride tekrar elime alıp bilen bir kafayla okuyacağım inşallah. 

(Birinci Dünya Savaşı’nın olduğu dönemdeki toplantılarda Osmanlı’nın adının, İngiltere’de(!) yapılan toplantılarda hiç geçirilmemiş olması da biraz tuhaftı açıkçası. Yazarın, İngilizlerin İkinci Dünya Savaşı’nı da içeren Almanlarla olan ilişkisi üzerinden ilerlerken değinmediği tek ülke biz kaldık sanırım.)

Neyse …

Kitabın yazarı bir Japon ama kitapta İngiliz’lerden bile İngiliz bir karakter. Nasıl oluyor bu, diye okuduğum yazarın özgeçmişi durumu bana açıkladı. Beş yaşındayken İngiltere’ye gelmiş Ishiguro. Ama dönemin başuşaklarından bile daha başuşak nasıl olmuş onu açıklayamadı işte.

Kitabı okuduktan sonra başuşakların tarih akışında önemli bir yere sahip olduğuna ikna oldum. İyi yapılmış bir gümüş parlatma işleminin uyandırabileceği etkiyi fark ettim. Başarılı bir kalem.


Ayrıca romanı da tam zamanında fırından çıkarttığını düşünüyorum. Bay Stevens karakterine yazılabilecek en uygun sondu. Ve de bitmesi gereken yerde bitti. Hoştu.


Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Filme de uyarlanmış. Kitapların, okuduktan sonra varsa filmlerini izlemeyi seviyorum. Sanırım hem filmini izleyeceğim hem de yazarın başka kitaplarına geçeceğim. Genel olarak kitap öyle merak uyandırarak okutuyor denemez ama kitabın tamamen kendine has bir havası var. Çarpıldığımı söyleyemem ama beni sardı. Onun için tamam değil devam!



KAZANDIRDIĞI KELİMELER :

MONOKL : Tek gözde, kaş kemerinin altına sıkıştırılarak kullanılan gözlük camı.

CİNS-İ LATİF : Lafif cins. İnsanlar nevinde kadın.

KANIKSAMAK : 1. Pek çok yinelenmiş olması dolayısıyla artık etkilenmez olmak, aldırmamak, alışmak. 2. Bıkmak, usanmak.

RÜŞDÜNÜ İSPATLAMAK : 1. Bir konuda yeterli seviyeye geldiğini göstermek, ispat etmek. 2. Kanunlara göre ergin yaşa gelmek.



KİTAPTAN ALINTILAR :

( Bu sefer hem size fikir vermesi açısından hem de dönüp kendi yazımı okuduğumda etkilendiğim yerleri görebileceğim bir alıntılar köşesi olmayacak ne yazık ki. Çünkü asıl etkilendiğim tüm noktalar; ya buraya sığamayacak uzunluktaydılar ya da okumanız gereken kısım, olaylardı. Okuyacaklarınız bu çemberin dışında kalanlardan oluşuyor.)

  • Şakacı bir söz söyleyip de o sözün son derece yakışıksız kaçtığını ancak ağızdan çıktıktan sonra fark etmenin ne büyük bir felaket olacağını düşünmeye bile gerek yok.

  • Orada öylece dalıp gitmek gerçekten de güzeldi; çevremde yaza özgü o sesler, yüzümde hafif bir esinti. Önümde uzanan yolculuğa uygun bir ruh haline galiba ilk kez o an, o manzarayı seyrederken girmeye başladım.

  • Bazı hatalar kendi içlerinde önemsiz olabilir, ama onların asıl önemini kendiniz görmelisiniz.

  • Dünyayı etkileyen önemli kararlar, aslında salt resmi binalarda ya da kamuyla basının sıkı gözetimi altındaki uluslararası toplantılara ayrılan birkaç gün içerisinde verilmez.

  • Ama insan, geriye dönüp bakabilmenin aydınlığında geçmişinde bu tür ‘’dönüm noktaları’’ aradı mı, bunları her yerde bulmaya başlıyor galiba.

  • Önümde Bayan Kenton’la ilişkimizin iniş çıkışlarını yoluna koyabileceğim bitmez tükenmez günler, aylar, yıllar varmış gibiydi daha çok; şu ya da bu yanlış anlaşılmanın verdiği zararları onarabileceğim sonsuz başka fırsat olacaktı sanki. Böyle küçücük olayların, bütün düşleri ebediyen erişilmez kılacağını gösteren hiçbir şey yoktu o anda.


Bir sonraki yazıda görüşmek 
üzere ...



Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. heeey bu romanın filmi de muhteşeeeem :)

    YanıtlaSil
  2. 2017 Nobel ödülünü almış yazar. Benim için de ilkti okumadan geçmeyeyim dedim. :)
    Kek benzetmesini beğenmenize de ayrıca sevindim çok^^

    YanıtlaSil