KARLI ANILAR TOPTANCISI :)

Güzel ülkemizin birçok ilinde, camdan dışarı bakanlarımızın ya da haber izleyenlerimizin bildiği üzere ciddi bir kış yaşıyoruz. ‘’Mevsimi’’ demek isterdim ama ortada artık mevsim falan -en azından bildiğimiz manada- kalmadığından diyemiyorum :/ Bir gün oldukça güneşliyiz, öyle ki kış mevsiminde miyiz şüpheye düşüyoruz derken hoop ertesi gün 1987 kışına dönüş yaşıyoruz. Mevsimler dönme dolap gibiyken artık hız treni gibiler :) Çok hızlı bir devridaim söz konusu. Mevsim geçiş noktasından üç ayda bir geçmemiz gerekirken biz üç günde bir geçiyoruz.


Neyse, konumuza geçmeden önce geçen gün haberlerde gördüm: seksenlerin müziklerini dinlemek kan basıncını düşürüyormuş, kalp atış hızını yavaşlatıyormuş. Yatıştırıcıymış yani. Bir üstteki paragrafın üstüne şuraya bir parça bırakayım, dinlemek isteyebilirsiniz :))

Önce zehir sonra panzehir, bu sefer bendensiniz :P

 

Bu kış - :) - korona var dışarı çıkamıyoruz, bari ben de geçmişe giderek karlı günler üzerine hatırladığım bir şeyler yazayım dedim. Karlı kışlı anınız varsa unutamadığınız siz de yazın lütfen. Yorumlarda olur, bloğunuzda olur, güzel olur  :))


 

Küçükken babam bizi ailecek kar oynamaya götürürdü. Göz alabildiğince karla örtülü bembeyaz tarlalar düşünün. Uzakta, tarlaların bittiği yerde başlayan ormanları gördüğünüzü. Buradaki karlar el değmemiş olur. Çünkü yol, köy yolu. Araba pek geçmez. İnsan hiç geçmez.


Kar oynamaya gitmeyi hevesle beklerdik. Babam daha değil, derdi. Kar değil buz bu. O anlardı ne zaman yağan kardan adam yapılacağını, güzel kartopu oynanacağını. Beklerdik. Oralarda oynanan karın zevki hiçbir yerde yoktu çünkü. Hâlâ da yok :)

Bir keresinde babam yine haber verdi yağan o kar, ‘’bu’’ kardı :D


Doluştuk ailecek arabaya, dünyadaki gözlerden uzak kış masalımsı o yere gittik. Orada isterseniz karı yiyebilirdiniz bile. Şehirdeki gibi değildi hiç. Egzoz dumanı yok, bir şey yok. 

Karda yapılabilecek bütün aktiviteleri, bütün bir öğleden sonra deneyip bütün enerjimizi tükettikten sonra gitme vakti geldi çattı :) Zaten güneş de az sonra yavaştan çekilmeye başlayacaktı.



Tarlalar arasındaki o yolda bir süre ilerledikten sonra o yol, her seferinde biraz daha işlek başka bir yola bağlanarak böyle böyle ana yola çıkmanızı sağlıyordu. İşte biz anayola bağlanan yoldan bir önceki yoldan daha önceki bir yolda mahsur kaldığımızda ana yolla aramızda böyle bir uzaklık vardı :))


Araba artık daha fazla gitmiyordu. Ne ileri gidebiliyorduk ne geri dönebiliyorduk. Babam bize en yakın mesafede bulunan köyden bir tanıdığını aradı. Gelsin bizi alsın diye :) Önce biraz bekledik arabada. Vakit, tam ikindi vakti. Güneş çok güzel altın rengi parlıyor karların üstünde. Derken babam arabadaki kürekle arabanın altındaki karı boşaltmaya başladı. Kürek de bahçe küreği görseniz, ufacık. Biz de el attık dört bir yandan arabanın altındaki karları boşaltıyoruz. Hızımızı aldıktan sonra bir de baktık ki arabanın gövdesi yukarıda kalmış. Biz öyle dört bir yandan saldırınca dört teker havada kara oturtmuşuz arabayı :D


İşin güzel tarafı da şuydu: Güneş artık yavaştan değil baya baya çekilmeye başlamıştı. Daha da güzel tarafı ise kara oturduğumuz yerin hemen ilerisinde daha önce fark etmediğimiz bir mezarlığın olmasıydı. Gerçi hiçbirimiz mezarlıklardan ‘’ölüden değil diriden kork’’ düsturuyla korkmuyor olsak da hikâyemi daha korku filminden çıkmış hâle getiren bu detayı atlayamazdım :))



Güneş batıyor, yanı başımızda mezarlık var, gelen giden yok!

Gözümüz yollarda… Artık soğuk da kendini epey hissettiriyor tabii… Eldivenlerimiz de ıslak hep.

O sırada epey uzakta, iki tane karaltı gördüm. Beyazlığın üstünde hemen kendini belli ediyorlardı. Kahverengi boyanmış son model iki tane şahin sanıp babama işaret ettim. ‘’Bak baba iki tane araba geliyor, orada!’’


Uzaktaki o ‘’karaltıların’’ domuz olması üzerine gelen şok, ardından gelen telefon ve bizi almaya gelen abinin bizden daha önce bir yerlerde kara saplandığını öğrenmenin şoku, ardından şoklar içinde kapanış.  İçimden bildiğim bütün duaları etmeye başlamamak için sebep? Yok.

Başladım tabii dua etmeye. Ama bu kadar çabuk kabul olacaklarını bilmiyordum. Öyle eşref saatleri olur ya duaların denk geldik herhalde. Öğleden beri tek araba geçmeyen yoldan güçlü kuvvetli mavi bir traktör geçeceği tutmasın mı?!  


Hikayemin finalinde babamla traktördeki dayılar bizim arabayı traktöre bağlıyorlar ve geldiğimiz yoldan beraber gün batımına doğru gidiyoruz…

The end.

Durun durun… Bizi almaya yakın köyden bir abi geliyor demiştim. Hani mahsur kalan. Onu da unutmadık :) Hikayenin finalinde onu da kurtarıyoruz. Bizden sonra günün kalan son ışıklarıyla onu da saplandığı yerden çıkartıyor amcalar.

O gün eve döndüğümüzde evin ne kadar sıcak geldiğini bilmem anlatmaya gerek var mı? :DD

That’s all folks!



Yorum Gönder

15 Yorumlar

  1. Kar ve soğuk sevmek bana çok ilginç geliyor. Ben sevmeme ile bile ifade edemem kendimi neredeyse nefret ediyorum bile diyebilirim ve dışarı asla çıkmam ise gitme zorunluluğu dışında:) o yüzden kar topu oynamaya gitmek bana çok uzak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soğuğu ben de pek sevmiyorum hele çok olunca ama kar... O başka :)) Küçüklüğümden beri kışın sabah kalktığımda ilk iş camdan dışarı bakarım gece kar yağmış mı diye. İzlemeyi, yürümeyi, her şeyini seviyorum. Hatta o kadar soğuk olup da kar yağmadığı zaman bari kar yağsa da soğuk olduğuna değse diyorum :)

      Sil
  2. Kar sevmek :) Sadece ilk yağdığında severim sonraki soğuk mahvediyor! Ama görseller çok güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soğuk konusunda haklısınız aslında ben de sevmiyorum çok soğuğu :) Ama o soğuğa sahip olamayacağımız zamanları düşündüğümde, o soğuğu 'zamanında' yaşamanın iyi olduğunu da düşünmüyor değilim :)

      Sil
  3. karın sessizliğini seviyorum ve kara sevda muhteşem bi şarkıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karın sessizliği...ayrı bir güzellik.
      Ben de çok seviyorum bunları :))

      Sil
  4. Ah İzmirliler ve kar görememek :DD Ama bir aradan sonra bloğa geri dönmüş bir İzmirli görmek güzel :)) Yorumun başından sonuna kadar gülümseyerek okumuşum. Sonradan gülümsemeyi yüzümden silmek zorunda kalınca fark ettim. Çok güzel bir fotoğraf, çok güzel bir anıydı. Ayrıca anlatımın başarısını da tebrik ediyorum :) Benim bile gözümde canlandırdı tatlı bir fotoğrafı. Gerçeğe uygunluğu tartışılır tabii ama beni hayal ederken gülümsetti :)

    YanıtlaSil
  5. heeeey yazılarına girilemiyordu bir iki gün, düzelmiş şimdiiiiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaa hiç haberim yok bende bir bozukluk yoktu çünkü :/

      Sil
  6. Kışı sevmeyenlerdenim ben. Kar manzarasını severim. Şöyle göreyim, biraz fotoğraf çekeyim ama öyle sürekli cık...Soğuk, yağmur, çamur, kalın kalın kıyafetler...hiç sevemeyenlerdenim ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kar manzarası sevdiğimden dolayı kışı seviyorum sanırım ben :) Kalın kazaklar falan onlara da bayılırım :))

      Sil
  7. hehe valla çok heycanlıydı bu anın :) sonunda red kit gibi hihi :) diğer kişiyi de kurtarmışsınız hehe örümcek traktörün dönüşü hihi :) bunnardan yazsana heep :) kış ile ilgili anım her kış buzda düşerim mutlaka kayarım yani :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Red Kit benzetmesi iyiydi çok iyiydi :D Düldül yerine traktör falan :)
      Kaymak neyse de düşmek fena. Maazallah bir kırık çıkık olabilir sonuçta. Kendim düşmezken düşen kişileri tutmaya bayılıyorum aslında. Bu kış evde kalınca paslanmış olabilirim ama :P

      Sil
  8. Ne tatlı bir anı bu :)

    Bizimkiler karda dışarı çıkmadıkları gibi bizi de çıkartmazlardı. Leğene kar doldurup eve getirirlerdi biz onunla oynardık. Ama ne keyifli oynardık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa leğene kar doldurmak ne demek :D Bence asıl tatlı-komik anı buydu.

      Sil