Silas Marner, ince ve benim için çabuk biten bir klasik oldu.
Kitabın daha önce adını bile duymadığımı sanıyordum. Ta ki kitabı
okuyup geri koymak için kitaplığa bakana kadar.
Kitaplıkta, en kıyıda köşede, seviyeli İngilizce kitaplarımın
arasından bir adet Silas Marner daha bana bakıyordu :) Kitabı ne kadar yok
saymışsam kitaplıktaki varlığından bile haberdar değildim, görünce şaşırdım
tabii.
Yazarın kadın olduğunu öğrenince de şaşırmıştım. Ama ilki
kadar değil :) Ciddiye alınmak için erkek ismi kullanan ilk yazar, ‘’Mary Anne Evans’’ yani ''George Eliot'' değil sonuçta.
KİTABIN
KONUSU :
Yıllar önce, haksız
yere hırsızlıkla suçlanarak kilise cemaatinden kovulan dokumacı Silas Marner,
gönüllü sürgün olarak Raveloe köyüne yerleşir. Köy halkıyla görüşmeyen, özel
yaşamını sır gibi saklayan dokumacı için hayat, sabahtan akşama kadar tezgâhı
başında çalışmaktan ve kazandığı paraları biriktirmekten ibarettir. Ama günün
birinde altınlarının çalınması ve çok kısa bir süre sonra da evinin
yakınlarında annesi ölen bir bebeğin emekleyerek kapısına gelmesiyle yaşamı ve
dünyaya bakışı tamamen değişir. Bu arada, Silas Marner’ın ve bebeğin yolları,
köyün en güçlü, en varlıklı adamının oğluyla çakışacaktır.
(arka kapaktan)
İngiliz klasikleri okumayı zaten sevdiğim için konusunu okuyunca üstüne çok fazla düşünmeden Silas Marner’i aldım. ‘’Haksızlığa uğrayacak, gönüllü sürgün edilecek, gizemli bir dokumacı olarak hayattan elini eteğini çekmiş Silas Marner, sadece dokumacılıkla uğraşıp topluma yabancılaşmışken altın saçlı bir bebek gelecek ve bu bebekle beraber ben bu adamın değişimini izleyeceğim.’’ diye düşünüyordum. Yani odak noktam bebeğin gelmesi ve Silas Marner’in sıcak değişimini izlemekti.
Kitabı ilk bölümün yarısına kadar bir anlam veremeden okuyabilirsiniz. İngiliz klasiklerine alışkın olmayan biri ‘’Ben ne okuyorum?’’ bile diyebilir. Ama ilk bölümün sonunda Silas Marner’in uğradığı ihanet okuyucuyu yakalıyor, oraya kadar sabır :) Yani en azından ben oradan sonra kaptırıp okumaya başladım.
🌼
Kitabın ilk başta beni sabırsızlandıran ama sonradan sevdiğim bir özelliği vardı. Bu özellik sayesinde roman okuyormuş gibi değil de karakterlerinin içini bildiğim bir film çekimi izliyormuş gibi hissettim. Dediğim gibi benim odak noktam bir an önce bebeğin gelmesiydi hahah çünkü arka kapak laneti :)
Orada yazan şeyin HEMEN olmasını bekliyordum. Ama önce Silas Marner’in uğradığı ihaneti öğreniyoruz (doğal olarak). Sonra sahne değişiyor, Silas Marner’den önce gönüllü sürgüne gideceği Raveloe köyüne uğruyoruz. Oradaki zenginlerin konağına uğrayıp Godfrey ve Dunsey kardeşleri tanıyoruz. Bir şeyler oluyor sonra sahne yine değişiyor, bu sefer neredeyiz? Raveole köyünün -bizdeki karşılığı kahvehane olan- Rainbow’undayız, köy ahalisinin konuşmalarını dinliyoruz. Silas Marner sahneye giriyor, sahne değişiyor…
İlk yarıda biraz sıkıldığımı itiraf etsem de fena bir kitap değildi. Zaten son yarısı sürükleyiciydi. Birkaç yerde ufak çaplı şok bile geçirdim denebilir :) Okutuyordu kendini :)
https://i.pinimg.com/originals/87/7b/ef/877bef7424e93c9eba1c7bab2b2cea32.gif |
Ciddi
bir toplum ve din eleştirisi yapmış yazar kitapta :
- Eski zamanların köylüleri için, doğrudan tecrübe ettikleri dışındaki dünya gizemli bir bölgeydi: yolculuğa çıkmamış düşünceleri için gezginlik hâli, baharla dönen kırlangıçların kış yaşamı gibi belirsiz bir kavramdı.
- Zengin dilediğince yiyip içiyor, yakalandığı gut ve felci saygın ailelerin gizemli yollarla başına gelen şeyler olarak kabul ediliyordu; fakirse zenginin eğlenceli bir hayat sürmeye tamamen hakkı olduğunu düşünüyordu; üstelik o ziyafetler, fakirlerin unutamayacakları yemek artıklarının çoğalmasına yol açıyordu. (bunu bekliyordum.)
- Doğru düzgün bir kocası varsa bir kadın iradeye ihtiyaç duymaz. (böyle bir cümleyi iki katı bekliyordum.)
Yazarın o zamanın toplumunda yaptığı tespitler günümüz toplumunda bile geçerliliğini koruyor bence. Yanlışsa yanlış deyin :D
- Kararları başkasına bırakıp onları suçlama işini üstlenmek, yöneticiliği yürütmenin en iyi yoludur. Bence, bu yöntem pek çok kişiyi kalp krizinden kurtarır.
- Komşularımıza kolay kolay teselli veremememizin bir nedeni, bütün iyi niyetimize rağmen sözlerimizin daha dilimize gelmeden değerini kaybetmesi olsa gerek. Bencilliğimizle çeşnilendirmeden domuz sosisi ya da budu gönderebiliriz; oysa dilin akışında, kesinlikle bir karışık toprak çeşnisi vardır.
https://thumbs.gfycat.com/LiquidUnfitCurassow-size_restricted.gif |
Toplumsal tespitlerini geçtim yer yer öyle güzel bireysel
tespitler de vardı ki altlarını çizmeden geçemedim.
- Kazandığı her bir peninin bir nedeni olduğu o yıllarda pek de sevmezdi parayı; çünkü o zaman sevdiği ‘’nedeni’’ydi. Ancak herhangi bir nedenden yoksun olduğu bugün, parayı dört gözle bekleme ve eline alma alışkanlığı, adeta ihtiras tohumlarını yeşertmek için verimli bir toprak işlevi görüyordu.
- Kendini pirüpak tutmak için beyaz yalanlar ve kaçamak sözlere başvuran bir zihin, büyük bir ressamın kendisi dışında kimsenin fark edemeyeceği hatalı fırça darbeleri karşısında hissettiği gibi huzursuzdur aslında; o kaçamak sözler ve davranışlarsa, birer yalana dönüşünce sadece birer aksesuarmış gibi kolayca benimsenir.
Silas Marner’in düştüğü boşluğu anlattığı kısımlar da
gerçekten iyiydi. Yaşadım ben de o hissi -yani daha önce başına böyle bir olay
gelmemiş biri ne kadar yaşayabilirse o kadar-.
- Marner’ın düşünceleri eskisi gibi hareket edemezdi artık, ağır aksak yürüyen bir karıncanın yuvasına dönüş yolu üzerinde toprakta bir yarıkla karşılaşması gibi, önünde açılan boşlukla yolunu şaşırmıştı.
- Yaşlı adamın niyetinin iyi ve dostane olduğunu hissediyordu, ancak güneş sefillerin üstüne nasıl düşerse, iyilik öyle geliyordu ona – tadını çıkaracak dermanı bulamıyor, kendisine çok uzak olduğunu hissediyordu.
Birkaç mizah öğesi de vardı ki kitapta onlar da fena değildi
bence. Effie’nin o makasa, onun o kırt kırt sesine duyduğu ilgi falan :)
- Sesin burnundan öteye gitmediği zaman, iyi sayılır! :D
- Kitabını alır ve gözleriyle bir süre satırları takip eder, ancak kısa süre sonra, ne zamandır dolanmakta ısrar etmekte olan düşünceleri gibi, gözlerine de dolanma izni çıkarırdı.
https://biblionyan.files.wordpress.com/2018/08/reading-gif.gif |
Sonuç olarak ‘’Koşun okuyun!’’ diyeceğim bir klasik değil ama ‘’Okuyun.’’ diyebileceğim bir klasik oldu benim için Silas Marner. Unutmak istemediğim birkaç alıntıyla daha Silas Marner yorumumu sonlandırıyorum. Sevgilerle…
Bellek, gerçekliği
anlaşılmış bilgilerle aşılandığı zamanlarda, şaşırtıcı bir şekilde nasıl
verimli olursa…
‘’Evet tatlım,
evet,’’ dedi Mr. Lammeter, ‘’İnsan yaşlandıkça öyle hissediyor. İhtiyarlara her
şey kasvetli görünür; arada bir dünyanın her zamanki dünya olduğunu onlara
hatırlatacak bir genç olmalıdır yanlarında.’’
🌼
12 Yorumlar
Ben yazardan yaklaşık 1000 sayfalık Middlemarch okudum. Kalemi ve tasvirleri harikulade... Bu kitabını ben de duymadığımi sanıyorum. Umarım benim de kütüphanede araya sıkışmış örneği yoktur:))))
YanıtlaSilUmarım yoktur umarım 😅😅 Middlemarch benim de listemde olan bir kitap :) Ama sıranın ona gelmesi için epey zaman geçmesi gerek gibi duruyor 😁 Yine de kitap hakkında şimdiden olumlu bir şeyler duymak güzel, teşekkür ederim :)
SilO kadar güzel ifade etmişsin ki ne diyebilirim? O ''ilk yazar değil sonuçta''nın vurgusunda bu yorumun ilk beş cümlesi vardı. Yorumu kendimden okuyormuşum gibi geldi :) Eğer yazabilecek kabiliyette olsaydım altıncı cümleyi de kurardım eminim :) Yıldız cümle benim için doğal olarak o oldu burada ^^
YanıtlaSilKütüphane konusunda ben de aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Mesela Yekta Kopan'ın kitabını almak için ben de beklemek zorundayım :')
Unutmadan bu güzel yorumun için de teşekkürümü edeyim (‾◡◝) Sevgilerle...
George Eliot'u duymuştum ama kadın olduğunu bilmiyordum:) Bu bilgi benim için güzel. İngiliz ve Fransız edebiyatına ait roman okumak istiyorum bu aralar. Güzel bir anlatım ve öz bilgi, teşekkür ederim:)
YanıtlaSilRica ederim :) Ben de kitabın yazar ve çevirmenin hayat hikayelerinin yer aldığı önsözünde öğrendim :) Bu durumla İngiliz edebiyatında daha önce çok karşılaştım ama yine de her seferinde ''Yaa...demek öyleymiş.'' oluyorum :)
Silhımms okumadım, süper sevdim demiyosun ama konusunu sevdim şimdiden, ingiliz klasikleri uslubunu zaten seviyom, okurum bunu. giflerin ne güzel ya, ilk gif gibi okuyom ben kitapları, masada en sevdiğim :) ikinci gif çok şeker, son yazımdaki anime gibii :)
YanıtlaSilAynen tam olarak öyle diyorum :) Ben de konusunu sevmiştim ^^ Konusu güzel. İnce de zaten. Middlemarch'a ön hazırlık :D
SilAnime için yoruma geldim zaten ama bakacağım o animeye nostaljik :))
Kütüphanelerin artısı çok yeni yazarlar, daha fazla kitap, o atmosfer... Gidemediğim için elimdekilerle yetiniyorum ama yetiniyorum demek için biraz fazlalar :') Elimdekileri eritiyorum diyelim şimdilik. Kütüphaneye de giderken bu kadar kolay bitiremem :D O detayı da sabredip eyleme geçireceğim inşallah sadece zamana ihtiyacım var :]
YanıtlaSilÇok güzel açıklamışsın kitabı. Kaçırmadan takip etmeye çalışıyorum. Kitap etkinliğini de katılacağım en yakın zamanda.
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum hem bu yorumun hem de pazar günkü sayı için :D
SilEtkinliğe gelince süresi yok nasıl olsa istediğin zaman katılımını beklerim
(✿◠‿◠)
Kitabı öyle güzel anlatmışsın ki, hemen alıp okuma isteği uyandırdı:)) Kitabı duymamıştım, sayende öğrenmiş oldum:) Alıntılar da çok güzel, emeğine sağlık:))
YanıtlaSilTeşekkür ederim ^^ Öyle ''Hemen alıp okuyun!'' diyebileceğim kadar bir kitap olmadı benim için. Ama vaktiniz olduğunda okumadan geçmeyin derdim :))
Sil