UĞULTULU TEPELER – EMILY BRONTE KİTAP YORUMU :

Uğultulu Tepeler bir İngiliz Klasiği –bayılırım,

yazarı Bronte kardeşlerden Emily Bronte –ki kendisi beklentimin yüksek olduğu bir yazar 

vee mevsim sonbahar –yani atmosfer şahane!

Aldım elime kitabı, dışarıda tatlı gri bir gökyüzü, bir de battaniyeme sarındım, dumanı tüten kahveyi de başucuma koydum, işte 10/10’luk İngiliz Klasiği okuma ortamı :)  İkinci gün hava biraz açtı ama olsun :P  

Bu ortamda Uğultulu Tepeler’i iki günde okumadım da içtim resmen. Yapmam gereken bütün işlere rağmen kitabı elimden bırakamadım. Sinir oldum, nefret ettim yine de bırakamadım. Reading Slump falan bırakmadı kitap bende.


KONUSU :

İngiliz sosyetesinden uzakta yalnızlığın tadını çıkarmak isteyen Mr. Lockwood, Uğultulu Tepeler yakınında bir malikaneyi kiralar. Uğultulu Tepeler'deki evde oturan ev sahibine kendini tanıtmak için onu ziyarete gider. Ancak hiç hoş karşılanmadığı gibi bir de kar fırtınası nedeniyle orada mahsur kalır. Nihayet eve dönebildiğinde eskiden Uğultulu Tepeler'de çalışmış kahyası Nelly sayesinde oradaki tuhaf insanların geçmişleri hakkında sürükleyici bir hikayeyi dinlemeye başlar. İşte bu roman da bunun hakkındadır.

Hikâye yıllar evvel Mr. Earnshaw'ın bir seyahatten dönüşte kimsesiz bir çocuğu Uğultulu Tepeler'e getirmesiyle başlar. Mr. Earnshaw çocuğa Heathcliff adını verir. Heathcliff'le aynı yaşlardaki kızı Catherine ve Mr. Earnshaw dışında, Uğultulu Tepeler'de kimse Heathcliff'i sevmez, ondan nefret ederler. Çocuklar Mr. Earnshaw'ın vefatıyla daha da kararan bir ortamda birbirlerini severek büyümeye başlarlar...

***


Uğultulu Tepeler bir İngiliz klasiği ama bildiğimiz klasiklerle alakası yok. Gündüz kuşağı programı gibi…  Psikolojisi bozuk bir avuç insanla dolu bir dünya.

Emily Bronte; nasıl bir hayat yaşamış, nasıl insanlarla karşılaşmış veya hikâyeler dinlemiş ki bu kadar karanlık ve kafasız karakterleri o dört yüz sayfanın içine toplamış merak ediyorum. Kitapta bu sıfatlardan en tenzih ettiğim karakter Edgar Linton’dı, zaten başka bir karaktere de uzun süre iyi niyet besleyemedim. Toksik İlişki 101 dersi gibi bir kitaptı, ne bileyim…



‘’Her şey yok olup yalnız o kalsa, benim varlığım gene devam ederdi; 

her şey yerinde kalıp da o ortadan kaybolsa, dünya bana büsbütün yabancı olurdu.’’

Beni kitaba başlatan alıntı buydu. Aşkı nefrete dönüştüren bir yaşanmışlığı okuyacağım motivasyonu…



Beklentimle kitapta bulduğum tamamen farklıydı ama okuduğum için pişman değilim, bence klasik seven her okurun yolu bir kere Uğultulu Tepeler’den geçmeli. 

Lakin bir yaş sınırı getirmek gerek bu kitaba. Köpek asmak, intihar tehditleriyle istediğini yaptırmak, adam öldürme girişimleri gibi fazlaca olumsuz örnek içeriyor kitap. Karakterlerin düşünce tarzlarının sebep olacağı kötülükleri saymıyorum bile… 

Elizabeth Linton günümüzde Türkiye’de yaşayan bir karakter olsaydı onu Müge Anlı’da görürdük, net. Öyle söyleyeyim :DD


KİTAPTAN ALINTILAR :

  • Aşkımı asla kelimelere dökememiştim ama bakışların da bir dili varsa eğer, dünyanın en aptal insanı bile benim bakışlarımdan onun için yanıp tutuştuğumu anlayabilirdi.
  • Buradakiler daha gerçek, daha kendileri için, daha içten yaşıyorlar, görünüşe aldanmıyorlar. Burada aşkın bir ömür boyu sürebileceğine inanırım; eskiden ise bir aşk macerasının ancak bir yıl devam edebileceğini düşünürdüm.
  • Sen Bay Edgar’ı yakışıklı, genç, neşeli, zengin olduğu için, bir de seni seviyor diye seviyorsun. Bu sonuncusunun hiç önemi yok… O seni sevmese de, sevse de sen onu sevebilirsin ama o ilk dört özelliği olmasaydı sen onu sevmezdin.
  • Öyle rüyalar gördüm ki bunlar hiç aklımdan çıkmadıkları gibi düşüncelerimi de değiştirmeme sebep oldular. Suya karışan şarap gibi rüyalar da benliğime işleyip düşüncelerimin rengini değiştirdiler.

!! SPOILER İÇEREN 

İÇ DÖKMELİ YORUM KISMI !!

  • Mendel’in bezelyeleri gibi yazar da aileleri, kuzenleri çaprazlayarak nasıl sorunlu karakterde çocuklar dünyaya getirilir bunun deneyini yapıyordu galiba… 
Bu kadar çapraz evliliğinin tek açıklaması intikam olamaz çünkü :P 
Peki birkaç hafta, birkaç gün sonra doğacak çocuklar; erken doğum olsa bile annenin karnı belli olmadan doğurulabilir mi? Madem karakterin o anki dış görünüşü, ruh hali tasvir ediliyor; görüntüdeki bu ciddi ayrıntı hep atlanılıp sona saklanmalı mıydı? Şaşırtmak için buna değer miydi? Bu detay; o ânı, süreci ve karakterin ruh halini değerlendirmemi hep engelliyordu hep. Bebekler şak şak doğmak zorunda mıydı sevgili Bronte?

*

  • Gelelim Uğultulu Tepeler’in filmine… İzleme düşüncesi bile şu an için beni sinir ediyor. Eminim filmdeki Heathcliff’i daha çekici, daha derin, duygulu bir adam olarak göstermek için ellerinden geleni yapmışlardır. 
Halbuki kitaptaki Heathcliff’te gördüğüm; takıntı, şiddet ve taşkınca duygulardı. Okurken Heathcliff’e katlanması yeterince zordu, şimdi bir de hiç Heathcliff güzellemesi çekemeyeceğim...  Kitapta bir yerden sonra evet dedim Heathcliff’e. Evet, bir tek sen sevebiliyorsun kızı. Sana göre takıntının, sapkınlık derecesindeki bir takıntının, çılgınca duygularının, intikam hissiyle dolup taşmanın, şiddetinin tek açıklaması aşk. Sakin, gösterilmeden, derinden bir sevgiyi aşka dahil bile saymaz bu mantık. 

Son olarak Heathcliff, sana şunu söylemek istiyorum: Bana bir terapi borcun var! Dört yüz sayfada hasta ettin adam beni.  Diğer seansların ödemesine de Catherine'yi falan ortak edebilirsin. Gerçi kimi ortak etsen hakkın var. Hizmetçi Nelly bile olur. 

👍👍👍


 EMILY BRONTE - CHARLOTTE BRONTE

KARŞILAŞTIRMASI 

Emily Bronte ile Charlotte Bronte’nin öykücülüğü arasında hem derin uçurumlar hem de o uçurumları bağlayan köprüler var bence. 

İkisi de karakterlerini çok canlı yazmasını biliyor, karakterlerini sevmek -veya dövmek- istetecek kadar hem de :)  Kasvetli havalı bölümler, gotik öğeler kullanıyorlar. Brontelerin kasveti beni basmıyor gerçi… 

Bir de Austen’in tam tersi; romanlarının kadınları evde oturup evlenmeyi beklemiyor, sadece iyi gözlem yapmıyorlar, hep bir zorluğun içinde mücadele halindeler. O yüzyıla hatta şimdiki yüzyıla bile maalesef fazlalar. 

Bu tür pek çok bağlayıcı köprüye rağmen Emily ve Charlotte Bronte’nin öykücülüğü arasındaki uçurum fark edilmeyecek türden değil. Uğultulu Tepeler; önemli kitaplardan, tarihi olaylardan, tablolardan yapılan alıntılardan da, güzel betimlemelerden de yoksun. 

Uğultulu Tepeler’de altını çizdiğim satır sayısı ablasının yazdıklarındakilere göre oldukça az. Ama bu anlaşılabilir. Uğultulu Tepeler Emily’nin ilk ve tek romanı ve yazarın dünyayla teması ablasından daha sınırlı. Buna rağmen karakterleri ilginç bir şekilde ablasının başkarakterleri gibi gölgede kalmayı tercih eden, kendi istekleriyle olsa bile silik davranan tipten karakterler değil. Aksine neredeyse hepsi deli  ateşine sahipler. İlginç bir vaka gerçekten :D…

 

VE SON SÖZ :

Uğultulu Tepeler çok ilginç bir klasik. Sınıfındaki diğerlerinden oldukça farklı. Öyle betimlemeler, uzatılmış cümleler pek yok. Sadece bir gözlemcinin gözünden olaylar anlatılıyor ama bir şekilde tüm karakterler oldukça canlı hissettiriyor. Kitap sizi sinir etmeyi kesmiyor, siz de okumayı kesemiyorsunuz. Aşk ve nefretin romanı mı tartışılır. Bana göre her şey aşk olmaktan çok uzun zaman önce çıkmıştı. İntikam olmaktan da... Kitapta yaptıklarını doğru bulduğum tek bir karakter olmadı. Hepsi de yoğun terapi seanslarına ihtiyaç duyan insanlardı bana göre. Uğultulu Tepeler'i okumak çok ilginç bir deneyimdi ama şimdilik topraklanmak için daha sakin, huzurlu ve battaniyemin altında tepinmeden okuyabileceğim bir kitapla yola devam etmeyi tercih ederim, teşekkürler.


Yorum Gönder

14 Yorumlar

  1. Ben de çok severim yağmurlu kapalı havalarda kitap okumayı yanında bir de güzel kahve ve kek olmalı ....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap okurken bir şeyler yeme konusunda iyi değilim ama çay, kahve gerçekten güzel gidiyor :)

      Sil
  2. toksik ilişki 101 :) topraklama işe yarıyordur umarım, benzeri durumlarda deneyimleyeyim ben de:)

    Kitap okurken bir şeyler yeme içme olayına baya imreniyorum zira ben hiçbir şekilde ne yiyebiliyor,ne içebiliyor ne de düzeltebiliyorum kendimi, trans halde robotikleşme yaşıyorum resmen :)

    İngiliz edebiyatını hep filmler vasıtasıyla takip ettim, tek bir kitap okudum bu edebiyata dair(sanırım)..yönelmek lazım biraz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahah :) Topraklamayı deniyorum işe yararsa bildiririm :)
      Çok da imrenilesi bir şey mi bilemedim. Kitaba kaptırıp sayfaların dünyayı unutturması daha imrenilesi geliyor kulağa :)
      Ben İngiliz edebiyatına bayılıyorum. Önce kitaplarını okurum, sonra filmlerini izlerim. Klasiklerini defalarca uyarlıyorlar filme. Uyarlama sıklıklarına on yılda bir desem abartmış olmam sanırım :) Türü beğenen için kitapta da filmde de seçenek çok yani :Dd

      Sil
  3. Karakterler o kadar sinir bozucuymuş ki ben okumaya hiç yanaşmıyorum bu kitabı. Arkadaşım da çok gıcık olmuştu. Her şeye sinir olurum zaten, bir de bu kitapla kendimi yıpratmayım. :)) Aydınlatıcı bir tanıtım olmuş, teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek :)
      Yaa durum öyleyse eğer Uğultulu Tepeler'den uzak durmaya devam etmek oldukça iyi bir fikir gibi :) Sakin tabiatta insanları bile delirtme potansiyeli görüyorum ben kitapta :D Yine de aşığı, seveni de çok bu kitabın. Bir de onların yorumlarını okumak gerek :))

      Sil
  4. Kitabı yıllar önce okumuştum. Heathcliff karakteri beni de sinir etmişti. Özellikle tutarsızlığı. Filmini de bu yıl izledim. Filmde bir şeyler eksik, yarım kalmış gibiydi. Kitaptan aldığım o tadı filmden alamadım ne yazık ki. Fakat karakterler ve dönem özellikleri çok iyi yansıtılmış. Film de izlenilebilir. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaptan alınan tatla, kitabın filminden alınan tadın kıyas kabul ettiği bir film izlemedim sanırım. Filmlerini izlemek güzel olmuyor anlamına gelmiyor tabii bu :))
      Yine de Uğultulu Tepeler filminin yanından geçeceğimi sanmıyorum :') Olay tamamen Heathcliff'in, Catherine'nin, hatta neredeyse tüm karakterlerin patolojik ruh halleri ve davranışlarıyla ilgili.
      Yakın zamanda tekrar tahammül edemem sanırım :'D

      Sil
  5. bu romanın 1939 yılı yapımı müthişli bir filmi var, kaçırmaaa :)

    YanıtlaSil
  6. Roman türü okumayı fazla tercih etmiyorsanız doğru bir karar olabilir :) Ama türü sevenler için kitap hakkında karamsarım diyemem daha çok ilginç bir klasik :)

    YanıtlaSil
  7. Ben bu kitabı çok uzun zaman önce okudum. 18-19 yaşlarımda. Detaylarını hiç hatırlamıyorum ama kitaba hayran olmadığımı hatırlıyorum. Bazı insanlar çok seviyor, ben sıkılarak okumuştum ve senin dediğin gibi aşk duygusu bana hiç geçmemişti. Böyle sorunlu aşkları hiç sevmem zaten. Eğer güzel uyarlandıysa filmi iyi olabilir. Onu izleyebilirim :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen, gördüğüm kadarıyla hem fanatiği hem anti-fanı çok Uğultulu Tepeler'in. Sorunlu demek yeterli olur mu bilmiyorum, sorun yumağı belki? :))
      Sadece Heathcliff'in ''aşkı'' da değildi sorunlu olan.
      Filmi hakkında bir yorumum yok hatta izlemek istediğimi de sanmıyorum ben :D

      Sil