Uzun zamandır genç yetişkin edebiyatından bir şeyler okumamıştım.
Denizcilikle ilgili de kitap okuduğumu hatırlamıyorum.
Hatta deniz temasından o kadar uzağım ki, deniz deyince akla
ilk gelen filmlerden Karayip Korsanları’nı bile izlemedim, anlayın :D Hâl
böyleyken Fable’ın karmaşık bir kurgusunun olmaması ve kitabın başındaki harita
işimi oldukça kolaylaştırdı. Açık denize ve gemilere çabuk alıştım.
Fable, Adrienne Young tarafından yazılan bir ikilemenin ilk
kitabı.
Fantastik bir evren denemez ama denizciler ve tüccarlarla
dolu kendine has bir dünyada geçiyor olaylar. Aksiyon, aksiyon bir kitap değil. Evet olaylar
seri akıyor, sürüklüyor da ama nasıl anlatsam o aksiyon havası yok. Kendi
tadında akıyor olaylar. Sonbaharlık
güzel okunur bir kitap yani :)
***
Bizi şehrin içinden geçirdi ve yürüdükçe şehir daha da güzelleşti. Alacakaranlık Bastian’ı yumuşacık bir pembelik ve morun çeşitli tonlarıyla sarmalıyor ve beyaz taş binalara vuran bu tonlarla her şey bir rüyanın parçasıymış gibi görünüyordu.
Pruvaya doğru eğildi
ve dirseğini kayığın yan tarafına atarak sırıttı. ‘’Senden neden hiç
hoşlanmadım, biliyor musun?’’
Ben de ona sırıttım.
‘’Neden?’’
‘’Yalancı olduğundan
değil. Bu adada herkes yalancıdır. Senin sorunun, Fable, iyi bir yalancı
olman.’’
En ıssız denizlerin
üzerinde uçmaktan yorgun bir kuş gibiydim, nihayet konacak bir yerim olmuştu.
Sade kolye kutunun
içinde duruyor, gümüş zincir yandan taşıyordu. Yeşil, abalon bir deniz
ejderhası. Gerçekte hiçbir kıymeti yoktu. Ona
ait olması dışında.
Ağzının sert kıvrımı
belli belirsiz titredi, sözlerimin incittiğini işte böyle anladım. Ama her
kelimesini kastetmiştim.
KONUSU (arka
kapaktan alınmıştır) :
Dar Boğaz’daki en güçlü tüccarın kızı olan Fable’ın bildiği
tek yuva denizdi. Ta ki amansız bir fırtına her şeyini ondan alana kadar.
Hırsızlarla dolu bir adaya terk edildiği ve hayatta kalmak için her şeyi
yaptığı dört yıl boyunca, onu adada kaderiyle baş başa bırakan babasının
kuralları ve annesinden aldığı eşsiz yeteneğinden başka güvenebileceği bir şey
yoktu.
Denizin derinliklerine dalıp çıkardığı her mücevher onu
hayatının en önemli yolculuğuna hazırlıyordu. Yıllardır tanıdığını sandığı
West’in gemisine atlayıp hakkı olana ulaşmaya çalışırken, kendini sırlarla
örülmüş ticaret ağının tam ortasında bulacaktı.
Güvenmek, denizin kendisinden bile tehlikeliydi ancak bu
yolculuktan hep beraber canlı çıkacaklarsa, mürettebatın fırtınalardan daha
fazlasını atlatması gerekecekti.
İkilemenin ikinci kitabı ise: Namesake. Türkçe’ye ‘’Efsane’’
şeklinde çevrilmiş.
‘’Fable’’dan sonra bir çırpıda ‘’Efsane’’yi de okudum. Şahsi görüşüm ‘’Fable’’ı daha çok beğendiğimdir.
Sanırım serinin başka yan kitapları da var ama çevirileri yok. Çevrilirlerse okumak ister miyim? Saint’in anlatıldığı hikâyeyi: Evet! Yazarın seriyi tadında bıraktığını, ‘’Namesake’’ kitabıyla seriye yerinde bir nokta koyduğunu düşünsem de Isolde ve Saint’in hikâyesini yazdıysa onu da keyifle okurum gibi.
Fable, insanı yormadan reading slumptan çıkarır. Namesake de öyle gerçi.
İtiraf etmek gerekirse Namesake’yi tam sıkılacağım yerde bitirmişti yazar, onun için hiç keyfim kaçmadan hıphızlı okuyup bitirdiğim bir seri oldu. Seri değil de ikileme oldu aslında.
Bu ikilemeden denizcilikle ilgili bazı terimlerle ve ‘’Ferforje’’nin dövme demir demek olduğunu öğrenerek çıktım :) Hani genelde giriş katların camlarını süsleyen kıvrımlı süslü demire deniyormuş ferforje.
Liseye veya ortaokula gidiyor olsaydım daha büyük bir keyifle okuyacağım bu ikilemeyi geldiğim bu yaşta da severek okudum. Onun için beklentiyi doğru şekillendirip okunursa geniş bir yaş aralığının keyif alarak okuyacağını düşündüğüm bir kitap Fable.
Okumayı düşünen herkese şimdiden iyi
okumalar. Rüzgârınız bol yelkeniniz fora olsun!
2 Yorumlar
Tam da son paragrafta yazdığın şeyi düşünüyordum. Bu tarz kitapları ortaokul ve lisede çok severdim ama mesela artık dili bana çok basit geliyor. Bilmiyorum anlatımdan mı karakterlerden mi böyle oluyor ama eskiden aldığım tadı alamıyorum. Yine de bu tarz kitapların konuları yaratıcı oluyor ve fangirllüğümü açığa çıkarabiliyorlar. Gerçi ben de uzun süredir bu türde okumadım. Öneri için teşekkürler. :)
YanıtlaSilTam olarak bu. Kaşe, imza, mühür :D
SilYine de, yine bu özellikleri nedeniyle daha genç ve nostaljik hissettirdikleri için zaman zaman bu türe de dalış yapmanın bana iyi geldiğine karar verdim ben :) Hem düşünmeden okunuyor, kafa yormuyor, insanda tatlı bir ''Kalkayım ben de bir şeyler yazayım, o kadar zor değilmiş'' yanılgısına yol açıyor, heveslendiriyor ya o iyi geliyor :)