‘’Gerçek hikâyelerin hepsinde öğüt vardır; yalnız, kimisinde hazineyi bulmak zor olur, bulunduğu zaman da o kadar önemsiz olduğu görülür ki, içindeki o kurumuş, büzülmüş taneciği almak için cevizin sert kabuğunu kırmaya uğraştığınıza değmez.’’
***
Öyle sanıyorum ki İngiliz Klasiği Zehirlenmesi yaşayacağım :) Bir sonraki yorum yazım da İngiliz klasiklerinden gelirse lütfen ambulansı arayın!
Şaka şaka :) Aramayın, sudan sebeple meşgul etmeyelim insanları, ama şuraya yazıyorum: Bu aralar İngiliz klasiklerinden çok fazla okuyorum, çok :) Bu ay okuduklarıma şöyle bir bakınca bir klasik, bir değil şeklinde örüntü halinde okumuşum maşallah (sanırım zehirlenmeye önlem olarak). Bana kalsa üst üste de okurum (ama sonra elimde okuyacak başka hoş bir klasik kalmazsa üzülürüm diye -yine bana kalan- böyle bir karar almışım). Araya gerçekten başka yorumlar yazacağım (yani daha etkileyici başka klasiklerin etkisi altında kalmazsam :D ). Neyse… Biz elimizdeki kitaba, yani Agnes Grey’e dönelim.
KONUSU :
Agnes Grey, bir
kasaba kilisesi papazının küçük kızıdır. Babasının sağlığının kötüleşmesiyle ablası
Mary gibi, geçimlerini sağlama konusunda ebeveynlerine yardımcı olmak ister. Eğitimli
ama tecrübesiz genç kızın aklına, mürebbiyelik yaparak gelir elde etme fikri gelir.
Ailesi küçük kızlarının yabancıların evinde, belki de zorlu şartlarda mürebbiyelik
yapmasını gerektirecek kadar yoksul olmadıklarını öne sürerek onu reddeder. Ama
Agnes ısrarcı olup ev halkını ikna etmeyi başarır ve oradaki çocuklara
öğretmenlik yapacağı zengin bir malikâne bulunur. Böylelikle Agnes Grey ilk
defa evinden ayrı kalarak mürebbiyelik macerasına atılır.
***
Eğitim alanının daha
içinde biri olsaydım kitap muhtemelen ilgimi -ve tabii ki eleştirimi- daha
fazla üzerine çekerdi. Yine de mürebbiyelik temalı Bronte kitapları konusunda
antrenmanlı olduğumdan sıkılmadan, severek okuduğum bir kitap oldu.
‘’Güçlükler ne kadar çok olursa, içinde bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa, bunlara karşı koyabilmek için neşemiz, gücümüz de o derece büyük olmalıydı.’’
‘’Erdemi işe yarar, öğrenimi istenir, dini de sevimli, anlaşılır hale getirmesini bilecektim.’’
Açıkçası Agnes Grey’e
başlarken biraz önyargılıydım çünkü önden okuduklarıma göre Agnes Grey, paralel kitap evreninde bir Anne
Bronte’ydi. Anne Bronte ise kardeşlerin
en dindar ve en sessiz sakin olanıydı, bu paralellikte haliyle Agnes Grey de otobiyografi esintisinden nasibini
alarak olabildiğince hareketsiz ve dini öğütler içeren bir kitap olacaktı. Yine
de merakım beni kitabı okumaya yöneltti. İçinde bir hareket olmasa bile
inceliği kolay bitmesini sağlayacaktı zaten.
"Başarının özlemini ne kadar çekerseniz çekin, görevinizi yapmak
için ne kadar uğraşırsanız uğraşın, çabalarınız sizden aşağıda olanlarca
baltalanır, sizden üstün olanlarca da kısıtlanıp yanlış anlaşılabilir."
1-) Agnes Grey’in
içinde diğer Bronte romanlarındaki gibi bir aşk hikâyesi bulamayacağım.
2-) İki yüz sayfa
boyunca sadece dindar öğretilerle bezeli olarak o günün toplumunun mürebbiyeliğe
ve birey olarak kadına bakış açısını Anne Bronte’nin fikirleriyle ve gözlemleriyle
okuyacağım.
Kendimi işte bu iki ön şartla koşullandırarak okumaya başladım. Bu yüzden çok sonradan ortaya çıksa da Bay Weston’un kitaba girmesiyle ilk şokumu yaşadım *ah-ha sevme ve sevilme potansiyeli taşıyan birisi ! :]*. Anne Bronte bu noktadan sonra kitaba hareketliliği tek Bay Weston’la vermekle kalmamış bana ikinci şokumu da yaşatarak Agnes Grey’in farklı bir yönünü göstermiş... Daha doğrusu Agnes Grey’i ve -belki de- kendini daha farklı bir derinlikte açmıştı.
Anne Bronte, pardon Agnes Grey; hiç de izlenimi
uyandırılmaya çalışılan kadar saf, iyi yürekli, dindar, yumuşak başlı bir kız
değil bence. Tamam bu sıfatları taşıyor ama her zaman böyle davranmıyor, bu
sıfatlar karakterini açıklamak için çok yüzeysel kalıyor. Agnes Grey davranışlarına
koşullar çerçevesinde genelde hak verdiğim bir karakter olsa da böyle davranmamalıydı
diye düşündüğüm çok yer oldu. Bu da kitabı benim için daha gerçekçi ve daha
okunur kıldı.
İçinden kendini çoğu
zaman çevresinden yüksekte görüyor ama yine de kendine güveni yok Agnes Grey’in.
Zıt düşünüp, zıt hissedip bunlara tamamen zıt davranabiliyor, gizleyebiliyor… İlki konusunda biraz yargılayıcı davransam da -hakkım olmayarak-, ikincisi konusunda aynı yargılamayı pek gösteremiyorum...
‘’Ne kadar üzüldüğümü hiç
bilmiyordu, ama bundan ötürü suçlanamazdı da. Kendisine duygularımı asla
açıklamamıştım, onun da kendiliğinden bilmesi beklenemezdi.’’
‘’...Bir sürü azardan, açıkça söylenmemesiyle acılığından hiçbir şey kaybetmeyen bir alay suçlamadan uzak kaldığım sanılmasın.’’
Agnes Grey’in ilk basıldığındaki popülerliğine rağmen Anne Bronte’nin, Bronte kardeşlerden en gölgede kalanı olmasına biraz şaşkınım hala. Bronte kardeşler ilk kitaplarını aynı zamanda yazıp basılması için göndermişler. Charlotte ‘’Profesör’’ü, Emily ‘’UğultuluTepeler’’i (tık tık), Anne de ‘’Agnes Grey’’i yazmış.
Uğultulu Tepeler ve Agnes Grey basım için onay alırken Profesör geri çevrilmiş. Bu konuda da şaşkınım :) Ama sonra Charlotte Bronte vazgeçmeyip ‘’Jane Eyre’’yi yazmış. Sanırım parasal meselelerden ötürü Agnes Grey’in basımı Jane Eyre’den önce yazılıp onay almış olmasına rağmen, ondan birkaç ay sonraya kalmış. Haliyle Agnes Grey, zenginlerin evlerinde mürebbiyelik yapan bilgili, fakir, idealist kız karakterini okurların gözünde Jane Eyre’ye kaptırmış.
Vikipedi'den edindiğim özel bilgilere göre de Uğultulu Tepeler ve Agnes Grey üç cilt halinde yayınlanmış ama kitap burada da önceliği, daha uzun diye Uğultulu Tepeler'e kaptırmış. Agnes Grey -yayıncı ihmali nedeniyle olduğu söylenen- bol yazım hatalı bir şekilde üçüncü ciltte yerini almış. Sonraki basımda Charlotte Bronte sayesinde değişiklikler yapılmış neyse ki.
Bknz: Pişmiş tavuğun başına gelmemek.
‘’Yalnız kalabilmenin nimeti içinde, kitap okumak, güzel havanın tadını
çıkarmak niyetindeydim.’’
‘’Rosalie de, pek moda yeni bir romanı arkadaş niyetine yanına alıp
sakin bir gezintiye çıkmıştı.’’
***
Agnes Grey; Jane Eyre’ye
göre daha gerçekçi, daha yalın. Kaldı ki kitabın sayfa sayısı bile Jane Eyre’nin
çeyreği kadar.
‘’Konuşmasında bulutla kaplanmamış gerçekçilik vardı…’’
Agnes Grey’in içindeki aşkı Jane Eyre ile kıyaslayamam ama memnuniyet verici dozda diyebilirim. Hatta kitap bitince daha fazla Bay Weston okuyamadık diye üzüldüm bile denebilir. Onu için yazarın sonunda “Artık yeteri kadar konuştum sanırım” demesi beni bitirdi. Yazsaydın, biraz daha okurduk biz :]]
Bronte kardeşlerin erkek karakterlerine hoş detaylar eklemelerine bayılıyorum. Bu kitap için hatırlanan çuha çiçeği demeti, hoş bir gülümsemeye sahip olduğuna dair yapılan imalar benim için bir kenarda duracaklar.
Ama bir saniye! Bronte
kardeşlerin ‘’Edward’’ takıntısını ne yapacağız acaba? Güzel, hoş isim ama ben
bu ismin altında her an bir mâna aramaya başlayabilirim :) Bay Weston’un ön adının da sayfalar sonra
Edward çıkmasıyla üçüncü ve son şokumu geçirdiğimi de not düşeyim.
Sonuç olarak bu türü okumayı sevenler için Agnes Grey’i tavsiye eder
miyim? Kesinlikle evet. Önyargılarınızı bırakın ve okuyun. Şansı hak ettiğini
göreceğinizi düşünüyorum.
(Yorum yazarken bile
son zamanlarda, İngiliz edebiyatında doz aşımına doğru yol aldığımı
görüyorum. Okumayı bir süreliğine keseceğim. Ama önce elimdeki Charlotte Bronte’nin
Shirley’ini bir bitireyim :D)
19 Yorumlar
Çok güzel anlatmışsın kitabı ve yazarı. :) Sanırım klasikler bir benim pek ilgimi çekmiyor. Jane Eyre ve birkaç klasik almıştım, eğer onları sevmezsem daha da klasik okumam. :)))
YanıtlaSilJane Eyre gibi kitapları okuyunca ilgimi çektiği için türe giriş yapmıştım ben de :D
SilOnu okuyup karar vermek lazım o zaman. Jane Eyre'yi sevmezseniz bunu da sevmezsiniz yüksek ihtimalle :)
Bu üç kardeşin klasikleri hiç ilgimi çekmiyor ya Uğultulu Tepeler'e iki kere başladım asla bitiremedim.
YanıtlaSilYaa... Uğultulu Tepeler'i anlarım ben de ilk birkaç seferinde okuyamamıştım ama yıllar sonra kitabı elime tekrar almayı başarınca nasıl okuduğumu anlayamadan bitmişti. Yine de o kitabın severi değilim :) Bir kere okumak yeter de artar bana ama Jane Eyre'yi tekrar tekrar okuyabilirim mesela :) Sanırım ilgi ve doğru kitap, doğru zaman meselesi :))
SilDoğru zamana çok inanırım, ben bir kaç sene daha bekleyeyim en iyisi. :)
SilEn iyisi galiba :) Hem belki Uğultulu Tepeler yerine farklı bir Brontelere giriş kitabıyla daha mutlu bir başlangıç yapılabilir :'))
Silpekii bunu da okuycam, prof da zaten listemde, bu yazdığın ingiliz klasiklerinden okumadığım hepsini okuycam, jane eyre ise zaten anna karenina ile birlikte en sevdiğim iki romandan biri :)
YanıtlaSilYorumlarını okumayı beklerim o zamann :))
SilÇıtayı çok yükseltmeyeyim ama Jane Eyre'yi çoksever bir okur olarak Agnes Grey'den de, Profesör ve diğerlerinden de beklentiye girilebileceği yönünde düşüncelere sahibim :]
Keyfi okumalar oldukları bir gerçek. Herkesin bir hayat tarzı olduğuna katılıyorum :) Ama ben hayat tarzımın olmasa bile okuma tarzımın dışına çıkmayı severim. Yine de şu sıralar aynı çemberin içinde takılıyorum :)
YanıtlaSilKitap ilgimi çekti:))) Özelllikle ''Başarının...'' diye başlayan ayrıntıyı o kadar sevdim ki anlatamam, günümüzde böyle çünkü, cümle çok doğru geldi bana:)))
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın, emeğine sağlık:)))
Teşekkür ederimm :) Yüz yıl da geçse doğruluğunu koruyan bir tespit olması üzücü biraz :')
SilBronte kardeşleri severek okuyorum ancak bu yazarın kitaplarından henüz okumadım. Agnes Grey bir sonraki okuma listemde olacak, teşekkür ederim. :)
YanıtlaSilUmarım Agnes Grey de benzer bir deneyim yaşatır :)
SilŞimdiden iyi okumalar diliyorum (*^▽^*)┛
hmm bu yıl gogol yılımdı benim o kadar çok gogol okudum ki bu tarz kitapları elime alamadım ama yıl bitmeden okurum belki sağım solum belli olmaz
YanıtlaSilOlsun ben de farkına vardım bu yıl Gogol okumadım :'D Yıl bitmeden belki sıkıştırılabilir araya bir kitap ㄟ(≧◇≦)ㄏ
SilOh, böyle dolu dolu kitap okunan sayfalar beni ne çok mutlu ediyor :)
YanıtlaSilsevgilerimle,
Kesinlikle katılıyorum... Bir de böyle bir yorum okumak hakkı olmasa dahi insanı mutlu ediyor, teşekkürler :)
SilBir türü ya da yazarı ne kadar seversem seveyim üst üste okumuyorum. araya başka bir kitap alınca okuması daha keyifli oluyor. Hem sıkılmamış oluyorum hem de özlediğim için okuması daha keyifli oluyor.
YanıtlaSilAynı yazar konusunda katılıyorum, ben de ne kadar seversem seveyim üst üste okumam. Ama ben türden çıkamıyorum, yazarlar da kardeş olunca haliyle eserlerindeki ortak paydalar fazla oluyor. Araya başka kitaplar alıyorum. Gerçi almasam da sıkılmazdım sanırım bu sefer :))
Sil