Bu yıl okuma hedefimi koyarken, geçtiğimiz yılın ‘’Bireysel Okuma Z Raporu’’nu temel alarak, ayakları yere basan bir hedef koydum kendime. 2025’te 25 kitap okumuş olacağım! Herhalde ayda iki kitap okuyamayacak kadar zamansız olamam dedim kendime. Ocak ayında da altı kitap okuyarak güzel bir ivmeyle başladım yıla.
Şubat mı? Ondan şimdilik
bahsetmiyoruz :’)
Evde tam üç gün üç gece ver yesin, ört uyusun kıvamında yaşadım.
Özellikle bu aralar, bana nostaljik hissettiren şeylerde tekrara düşmeye bayılıyorum. Müzikler, filmler, yürüyüş yaptığım yollar ve tabii ki kitaplar :) Bu kitabı da bu şehre geldiğim ilk zamanlarda okumuştum. Bir kahve alıp, kitaba başlayıp neredeyse bitirene kadar kalkmamıştım yerimden. Herkesin sohbet arkadaşı olduğu, mekândaki masalardan keyifli sohbet seslerinin geldiği o kahve dükkânında bu kitap bana arkadaş olmuş gibi hissetmiştim. Bu seneye de böyle bir başlangıç yapmak istedim.
"Yazıyorsan bekleyeceksin Elif. Bir gün birilerinin hikâyelerini merak etmesini bekleyeceksin. Bu varılacak bir hedef değil, yürünecek bir hedef... Ve unutma bazen hedefe giden yolda yürümek, hedefe varmaktan daha önemlidir. Sen ömrün olduğunca yürü Elif."
…beni haklı çıkarmak için bin dereden su getirir. Hani bir gün kırmızı ışıkta geçip bir araca çarpacak olsam Dilek, "O trafik ışığının kırmızısı yeşile çalıyordu da ondan karıştırmışsındır." der.
Kalbimi sıkıştıran şeyler açık adres vermez, seni üzerinde
düşünmeye zorlar.
Kitabın esas kızının negatif ama pembe
gözlükleri, fazla tepki verdiği talihsizlikleri ve sıradan ofis yaşamı ile
hoşlantıları anlatılsa da kitabın diliyle on yıl geriye gitmişliği hissetmiştim.
Zaman makinesine binmiş gibi, turuncu logolu kitap okuma platformunun, yaz
dizilerinin popüler olduğu yıllara döndürüvermişti kitap beni.
"Yanına gelip sana iyi misin diye sorduğumu
hatırlıyorum."
"Ben de eh işte diye nazlandığımı..."
"Eh işte, orta karar bir ruh halidir. Kendi başına idare
edersin diye düşünmüştüm."
"Beni gördüğüne sevinmedin mi?"
"Sevindim ama ben sevincini halay ya da tezahüratla belli
edenlerden değilim. Bu yüzden sıcak gülümsemeyle hoş geldin dememle idare et
canım. Hatta bak canım bile dedim."
Uyandığımda sanki yüz yıllardır koşuyormuş gibi yorgundum. Daha
dinlenememişken yeniden yorulmak zorundaydım. Biz buna çalışmak da diyoruz.
Merkezin kralı olmadığım aşikârdı, ama soytarısı da olmak
istemiyordum.
Yaşamın bendeki karşılığı gün geçirmek oldu.
Sadece koridorda yürümesi bile ortamın rengini değiştiriyor;
sanki o yürürken halıları kaldırıp yerine kırları yerleştiriyorlar. Öyle bir
bahar geliyor onunla gazeteye.
Oysa matematiksel değilmiş hiçbir duygu... Biri içine eklenince
iki olmadığı gibi biri yanından gidince tek bir şey gitmiş olmuyor.
Senin balın olsun yeter ki... Bağdat'tan sinek gelir.
Aman aman bir kitap değil esasen
Kesinlikle, Belki, Olabilir Ama İmkansız.
Ama eski bir filmi izlemek gibi yazıldığı
dönemiyle bakmak lazım bir yerde. Olay örgüsü, yazarın dili kitapta tutmaya ve
yer yer güldürmeye de yetti beni. Tam da yaz dizilerinin, genç kızların fan kitaplarının
tohumlarının atıldığını sezinliyorum derken, baktım da kitap yazarlığının
yanında senaryo yazarlığı da yapıyormuş Seçil Çömlekçi. Tohumlarını atmış
denecek kadar da eski bir basım yılı yokmuş kitabın, o furyanın içinden gelmiş
denebilir belki…
Odaya girdiğimde Beyefendi'ye olan saygımı belli etmek için ne yapacağımı şaşırmıştım. O an, "Keşke bir ceketim olsaydı da ilikleseydim." diye düşündüm.
Çıtı pıtı, benim aksime oldukça güleç bir kız... Sanki az evvel doğum gününü kutlamış, mumları üfler üflemez buraya koşmuş gibi gülümsüyordu.
Bu gece kafamla yastık arasına hiçbir düşünce giremeyecek.
Özetle zaman geçirmek için okunur izlenir türden keyif veren çıtır çerez filmler, kitaplar olur ya hani… Hıh işte, bir kategori oluşturacak olsam bu kitap o kategoride yer alırdı. İkinci defa okudum, artık üçüncüye okuyacağımı zannetmem ama verdiği nostaljik hisler için teşekkürler :)
Okumak
isterseniz Kesinlikle, Belki, Olabilir Ama
İmkansız böyle bir kitaptı işte benim bakış açımdan ^^
0 Yorumlar