Kapağının enteresan güzelliğiyle kendisine çekildiğim ve arka kapakta okuduğum konusu da bende merak uyandırınca okumaya karar verdiğim bir kitaptı Evlilik Portesi. Zaten bu aralar kadın ve özgür/kendin olmaya çalışmak alt temalarına sahip kitaplardan gidiyor gibi bu blogdaki yorumlar. Büyülü Nisan, Vejetaryen derken Evlilik Portresi’yle bu sefer de sıra İngiltere ve Kore’den sonra İtalya’ya geldi.
Tarihte yaşanmış olaylardan yola çıkan bir kurgu Evlilik Portresi. 16. Yüzyıl İtalya’sında bir Grandük’ün diğer kız ve erkek kardeşlerine kıyasla çok da önemsenmeyen üçüncü kızı Lucrezia’nın daha çocuk yaşta ablasının yerine bir dükle evlenmek zorunda bırakılmasını konu alıyor. Konu daha çok ‘’Ecnebilerin yerel töre-namus-intikamı tadındaymış aslında’’ farkındalığı geldi şimdi bu kadar düz ifade edince. Ben arka kapaktan konuyu okurken böyle bir şey okurum gibi hissettirmemişti. Hikâyenin yönelimi ve eklenen çeşniler kitabı bu düz ifade şeklinden çıkartıyor aslında. Evlilik Portesi’nde anlatılanları bir anda bu kadar basite indirgemem doğru değil :’) O nedenle konuyu bir de arka kapaktan okuyalım :)
KONUSU : (arka
kapaktan alıntıdır)
1550’ler Floransa’sı… Grandük Cosimo de’ Medici’nin üçüncü
kızı Lucrezia, çizim konusunda eşsiz yeteneğe sahip, hayal gücü sınır tanımayan
bir çocuk; gösterişli palazzo’daki gösterişsiz, unutulmuş konumundan fazlasıyla
hoşnut. Ablasının beklenmedik ölümüyle Lucrezia ilk kez kendini ilginin
merkezinde buluyor. Ablası yerine, Ferrara Dükü Alfonso’yla evlenmek zorunda.
Lucrezia, henüz on beşinde ve kafası karmakarışık bir şekilde, pek de hoş karşılanmadığı muammalarla dolu bir sarayda buluyor kendini. Muammaların en büyüğü ise kocası. Hangisi gerçek? Düğün zamanı muziplikleriyle ve neşesiyle onu kendine çeken adam mı, yoksa kendi kız kardeşlerinin bile karşısında titremesine neden olan despot yönetici mi? Bir tek şey ayan beyan ortada: Lucrezia’nın sarayda var olabilmesi, ailenin iktidarını devam ettirecek bir vâris doğurmasına bağlı.
Bir Grandük’ün kızı olmak, saraylarda yaşamak, İtalya’da
olmak, para, pul, ünvan… Bütün bunlar bile kadınların sosyal yaşamı ve konumu üzerinde
hiç mi anlamlı fark oluşturmaz diye şaşırıyor insan. İçinde olduğumuz yıllar
bile pek parlak görünmüyorken bir de beş yüz yıl öncesinin derdi çöktü okurken.
Hassas bir içeriği var kitabın, evliliğin içinde hem duygusal hem de fiziksel
manipülasyon mevzu bahis. O nedenle erişkin okurların okuması önerilir Evlilik
Portresi’ni. Üstüne üstlük kurgu murgu ama bir zamanların tarihini içeriyor
olayların iskeleti. Bu noktada bir araştırma yapmadım ama yazarın, kitabın
sonunda nelerden ne kadar esinlendiğine dair açıklama yapması yardımcı oldu.
Kurgunun iskeleti tahmin ettiğimden de fazla gerçek olaylarla iç içe geçmiş
vaziyetmiş meğer.
Maggie O’Farrell’in dilini ise sevdim mi sevmedim mi emin olamadım. Bu kitaptan sonra yazarın Hamnet kitabını okumaya başlayacak kadar kitabı ve Farrell’in anlatımını kendini okutur buldum. Yine de Evlilik Portresi’ni bitirip hemen üstüne Hamnet’e başlamak fazlaydı bana belki… Ama açık söylemek gerekirse yazarın Evlilik Portresi’ni okurken bile yer yer atladığım satırlarla tamamladım kitabı. Bazı uzun betimlemelerin ve diyalogların bir kısmını örgüyü yavaşlatıcı ve ilgi kaçırıcı bulduğumdan, atlayarak okudum. Öyle bütün bütün atlamak değil de bazen birkaç satır bazen bir paragraf. Yazarın kullandığı zaman kipiyle anlatım, yeri geldi bana uymadı (ben sevemedim). Okumamın akışında akıp gitmesine engel oldu. Her şeye rağmen genele baktığım zaman iyi bir kalem hatırlayacağım Farrell'de. Biraz geçen zamandan sonra yazarın başka kitabını da okurum.
Bana güzel bir kelime de kazandırdı Evlilik Portresi’nin çevirmeni : Entipüften bir şey :D Gündelik hayatta kullanımıma yeni muzip bir kelimenin kilidini açmış oldu.
Konusu ilginizi çektiyse ve şimdiye kadar okuduklarınızdan kitapta anlatılma potansiyeli gördüğünüz olacaklara hazırsanız okumanız önerilir :)
KİTAPTAN ALINTILAR :
Önemli bir mevzu
olmadığını bilmelisin. Entipüften bir şey.
Kendinden geçmiş,
başka bir âleme girmiş; kendi isteğiyle oraya düşen bir kelebek gibi müziğin o
güzelim narin ağına takılmış. Lucrezia notalarla sözlerin rengârenk flamalar
misali kafasının içinde dalgalandığını hayal ediyor onun.
Sesi ateşe atılan su
gibi; herkesteki neşeyi, o sevinci söndürüveriyor.
Bu ikisinde
Lucrezia’ya Cosimo’yla Eleanora’yı hatırlatan bir şey var. Contrari’nin
parmağını Elisabetta’nın koluna takışında. Ona bakarken gözlerinde beliren
şefkatte, aşkın fiziksel açıdan çok güçlü bir erkeği nazik yapabilişinde.
Gitmeden önce, her
seferinde eğilip şakağına hafif bir öpücük konduruyor. Bunu ilk yapışında,
Lucrezia şaşkınlıktan irkilmiş, doğrulmasına ramak kalmış; ama artık o öpücüğü
beklemeyi öğrenmiş, hatta gelmesi için sabırsızlanıyor. Uyurken kimse onu
öpmemiş. Alfonso odadan çıktıktan sonra öpücüğü orada tutmak, çiçektozu gibi
havaya karışmasını önlemek istercesine, avucunu şakağına koyuyor.
8 Yorumlar
hımmm bilemedim yani okunur muuu :)
YanıtlaSilKonusu, teması okuyayım bunu dedirttiyse evett :)
SilBu kitabı ınstagramda görmüştüm ve bir anda bu kadar çok okunması ilgimi çekmişti ama okuruz bir ara tadında bir ilgiydi bu :) Şimdi yorumunla birlikte o arayı yakın zamana çekebileceğimi düşündüm :) Bu arada yine çok güzel fotoğraflara yer vermişsin yazında. Özellikle ilk fotoğrafın arka planına bayıldım.
YanıtlaSilGüzel düşünmüşsün :) Ve ne güzel ifade etmişsin :)
SilZaten bana da ''Muhakkak oku bunu tadında'' bir kitap değil de ''Arayı yakına çekmelisin dedirtebilir'' bir kitap gibi gelmiş tüm yorum boyunca :D
Fotoğrafların hoşuna gitmesine de ayrıca mutlu oldum bu aradaa ^^
Büyülü Nisan kitabım yeni geldi. Henüz onu okumaya başlayamadım ama bu kitabı da çok merak ettim :)
YanıtlaSilAa Büyülü Nisan.. Şimdiden iyi okumalar dileyeyim o zaman (✿◡‿◡)
SilDarısı Evlilik Portresi'nin başına belki de :)
kapağı çok güzelmiş yalnız
YanıtlaSilGerçekten :) En başta öyle geldiği için elime almıştım kitabı.
Sil